5 Aralık 2001-Lagos Yiyebilirsiniz, Ama Morina Zor

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba Kâinat!

Genişleme derken çatlama; İşçi Partililer, üçüncü dünyacılar: İsrail Başbakanı Ariel Şaron, terörün Orta Doğu’daki odağını ve başlıca müsebbibini tespit ettikten sonra Filistin’e çullanmıştı, malum: Çığ Operasyonu. ABD’den de destek almıştı. Hatta, Başkan Bush, Amerika’nın “dost ve müttefikleri”ne Orta Doğu’da barışın sağlanması için teröristleri adalete teslim etmeleri çağrısında bulunmuş. Amerika’nın dediğini yap, yaptığını yapma, diye düşünüyor insan ister istemez. Bunlar bir tarafa, savaş bermutad acımasız cereyan ediyor. Dün Gazze ve Batı Şeria’da, İsrail F-16’ları binaları öğütürken 2 kişi ölmüş, seksenden fazla da yaralı varmış. Bunlar olurken İsrail’e dur, düşün diyecek lider de görünmüyormuş ortalıkta. Sadece Başbakan Ecevit, dün bir ara Şaron ile konuşma fırsatını bulduktan sonra, “Durum umutsuz,” demiş. “Filistin halkını haksız yere cezalandırma... eğiliminde, hatta eğilim de değil, kararlılığında." Bunun Afganistan’daki savaştan bile daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini söylemiş, özellikle bölge için. Bizim bölge!

Arafat’ın, füze dumanlarının içindeki sessizliğinden sonraki ilk açıklaması, kendisinin terörle mücadelesini engellemek için asıl Şaron’un bu savaş ve bombardıman işine giriştiği yolundaymış. İsrail kabinesinde de bu fikri paylaşanlar bulunuyormuş. Ulusal Birlik Hükûmeti’nin ortağı İşçi Partililer, Dışişleri Bakanı Şimon Peres’in liderliğinde, bombardımana ara ve Arafat’a şans verilmesini talep ediyorlarmış. Kabineyi terk etmeleri bile gündemdeymiş (Guardian, BBC, Milliyet, Zaman).

Bağdat hesapları: Çığ Operasyonu’nun başlamasıyla beraber “İkinci aşama: Irak” lafları unutulur ya da az söylenir oldu ya, bu galiba sadece bizim buralarda böyle. Washington’da mesela, Amerikalılar’ın büyük bir bölümü Irak konusuyla yatıp Irak konusuyla kalkıyormuşlar. “Irakmanya”yı tarif kabilinden, kanatları en geniş şahinlerden Charles Krauthammer’e kulak verecek olursak: “Zaferin en büyük ödülü güçtür. Şimdi herkes Amerika’nın gücünden korkuyor ve çekiniyor. Dolayısıyla, onu kullanmanın tam zamanıdır.” (Matthew Engel / Guardian). Kanatları en dar şahinlerden, hatta bazen güvercinimsi (kumru?) olarak da nitelenen ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, belki de bu halet-i ruhiye ile ayak basmıştır Türkiye’ye. Ve fakat daha iskarpini çamurlanmadan (Türkiye pek yağışlı bu kış) Cumhurbaşkanı Sezer, “Irak’a yönelik bir harekat istemiyoruz,” demiş (Radikal). Ertuğrul Özkök de sinirlenmiş bu çıkışlara ve o hiddetle, retorik soru tekniğine de müracaat ederek tarihî bir tahlilde bulunmuş: “Dün Cumhurbaşkanı Sezer’in Irak’la, Başbakan Ecevit’in de Filistin’le ilgili açıklamalarını okuyunca içime şu şüphe düştü: Her iki devlet adamımızda, gençlik yıllarından beri içlerinde zakladıkları ‘üçüncü dünyacılık’ yeniden mi su yüzüne çıkıyor?” (Hürriyet).

Kadayıf alır mıydınız? Laf arasında bu kışın pek yağışlı geçtiğini söyledik; yavru vatanda ise (tahtalara vurun tahtalara) şu son bir iki gündür bahar meltemi esiyor. Siyaseten söylüyoruz elbette. Denktaş ile Klerides, 27 yılın ardından baş başa görüşmeye karar verip diyaloğu artırma sonucuna varmışlardı. Gün geçmeden bir de akşam yemeğinde bir araya geleceklermiş (Yemek listesi, gün: 339 – İmambayıldı, lagos ızgara, salata, ekmek kadayıfı, Türk kahvesi). Kendisi yok allahı var; Denktaş’ın önkoşul getirmeyen, yapıcı tavrı fevkalade müessir olmuş, hatta ‘uzlaşmaz adam’ tavrı neredeyse silinesiymiş.

Klerides ile Denktaş’ın dostluklarının çok eskiye dayandığı sır değil; mesela 50’li yılların sonunda her ikisi de Magosa’daki Hamlet isimli mason locasının mensubini arasındaymış. 1963’te Rumların Türkleri hedef alan saldırılarının ardından Türkler mason localarından atılmaya başlayınca Rauf Bey de veda etmiş Hamlet’e. Neyse…

Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ile Kıbrıs konusundaki sorunların bir tür sihirli değnek değmişçesine çözüm yoluna girmesini Cengiz Çandar şöyle yorumlamış: “Türkiye’nin ‘içindeki’ ve bu arada ‘dış dinamikleri’ değerlendiren bir ‘merkez’ birkaç gün içinde -ve tam Türk usulü son dakikada- Türk diplomasisinin rotasını değiştiriverdi.” (Radikal, Hürriyet, Yeni Şafak)

Kalıcı Özgürlük’e gelince, Usame bin Laden’in adamlarının Tora Bora’da oldukları ümidiyle saldırılar sürüyormuş. Açlık ve soğuk ise evvela çocukları vurmaya başlamış. Bu arada, Pentagon’daki basın toplantıları uçak sayısı, sorti sayısı vs bakımından tam bir presizyon içerirken ölü sayısı hakkında konuşulmuyormuş pek (BBC, WSJ Asia).MAKAS ARTIĞI

Bugün kainatta şöyle şeyler de oldu:

Dünyaca ünlü orkestra şefi Pierre Boulez, terörist olabileceği gerekçesiyle İsviçre polisi tarafından gözaltına alınıp serbest bırakıldı. Boulez, 60’lı yıllarda opera binalarının havaya uçurulmaları gerektiğini söylemiş (BBC).

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın ile 69 köylünün açtığı davada, dönemin başbakanı Mesut Yılmaz, bakanları ve valinin tazminat ödemeleri gerektiğine karar vermiş (NTVMSNBC).

Mezit, dilbalığı, morina, pisibalığı gibi türlerin neslinin tükenmesi tehlikesi ortaya çıkınca Avrupa Komisyonu avlanma kotalarını daha da daraltmış (BBC).

Hint müziğine ve felsefesine özel ilgisiyle bilinen George Harrison’ın külleri , Hindistan’daki Ganj Nehri’ne serpilecekmiş (NTVMSNBC).

Devamı yarın…

Ömer Madra – Şerif Erol